23 Kasım 2009 Pazartesi


Balerin, Ballerina


Balerin, Ballerina

Balet (Ballet Dancer)


Balerin, Ballerina


Balerin (Ballerina)


Balerin (Ballerina)




Sanat dalları içinde ençok sinema ve baleyi severim. Balerinlerin aşağıdaki resimde gördüğünüz gibi parmak uçlarında dans etmesineyse tek kelimeyle hayranımdır, dışarıdan bakınca kolay mı görünüyor? Sakın öyle düşünmeyin, bale yapmak herkesin harcı değildir ve eğitimi çok meşakketli olup, yıllar alır...büyük disiplin ve özveri ister...uygun yaş 4, en fazla 9 - 10...eğitim süresi ise şöyle: Önce 10 yıllık bir eğitim. Yani 10 yaşında başlamışsanız, 20 yaşında mezun oluyorsunuz...daha sonra lisans üstü eğitim yapabilirsiniz...bir dansçı ençok 40 yaşına kadar dans yaşamını sürdürebiliyor bu da balenin meşakkatli yanlarından biri...

Ünlü dansçımız Tan Sağtürk'ün okulunda baleye başlama yaşı 4...küçük kız çocukları, pembe pembe tütülerini giyip, bale yapmıyorlar mı, ne kadar şirin oluyorlar...en son Kadıköy'deki deniz kıyısındaki Kültür Merkezi'nde küçüklerin bir bale gösterisini izlemiştim...çok şekerdiler hepsi...daha baleye yeni başlamışlardı, kimi kolunu, bacağını zor kaldırıyor veya diğer arkadaşlarıyla aynı anda kaldıramıyorlardı ama ne gam! Dedim ya pembe, tülülerinin içinde hepsi birer minik periydiler sanki...

Minik balerinler

Bale Sanatı Resimleri


Bale denince benim ilk aklıma gelen isim şimdi çoktan bu dünyadan göç etmiş ama gerçek bir bale EFSANESİ Margot Fonteyn. Onun yaşam öyküsünü anlatan bir film gelmişti televizyona, çok ilginçti. Aşağıya Margot Fonteyn'in güzel bir resmini ekledim. Tabii,Rudolf Nureyev, Nijinsky'de efsane baletlerdi..Ülkemizin ünlü bale sanatçıları arasında şu anda aklıma gelenleri de yazayım, unuttuklarım olursa daha sonra yine eklerim, benim çocukluğumda Meriç Sümer, çokünlüydü, "hayatım parmak uçlarımda geçti" diyen sözünü hiç unutmadım, Hayat Mecmuasındaki bir söyleşisinde okumuştum.

Ayrıca Zeynep Tanbay, Tülay Yalçınkaya, Çiıdem Tezcür, Deniz Kömürçüoğlu, Gülderen Kazmagil, Ayfer Zeren, Beyhan Başar ünlü bale sanatçılarımızdan aklıma gelenler...(Bu arada ülkemize bale sanatının gelmesinde öncülek eden ünlü bir balerinin ismini anmadan geçmek ayıp olur: Ninette de Valois. 1947'de İngiltere'den ülkemize davet edilmiş ve gerçekten ilk Türk balerinlerinin yetişmesinde büyük katkısı olmuş). Bildiğim kadarıyla ülkemizde sahnelenen ilk bale eseri Çeşme Başı... ama itiraf edeyim belki tüm dünyada öyledir, bale denince akla hep Kuğu Gölü gelir.

Konusunun hüzünlü oluşu, o masalsı büyünün yanısıra Tchaykovski'nin harika müziğinin sayesinde herhalde. Yine Uyuyan Güzel, Fındıkkıran, Giselle, Romeo ve Jülyet baleleri ilk aklıma gelenler....bu ülkede bale sanatını adaba aykırı(!) bir şey olarak gören, gerici bir zihniyetin de olması bir gerçek ve çok yazık tabii...bacaklar ortada ya tövbe tövbe insanı baştan çıkaracaklar ee, insanın içi kötü olunca, balerine de kötü gözle bakar, bale sanatını da istemez!

Yıllar önce Üsküdar'dayken oturduğumuz apartmanda kapıcımızın küçük kızı televizyon çocuğu olduğu için balerinleri görmüş, çok etkilenmişti, "ben balerin olacağım" diyordu, ben de çok destekledim, "neden olmasın? Konservatuvar sınavlarına gir bir şansını dene, vücudun uygun bulunursa, çok çalışırsan, bir gün ünlü bir 'kuğu' da sen olursun" demiştim. Ama babası asla istemedi, ve küçük kızın hevesi kursağında kaldı...okudu mu? bilmiyorum umarım en azından okuyup, kendi ayaklarında durmayı başarmıştır, ya da belki en kötüsü 'kız kısmının okumak neyine? bale neyine?' diyen babasına mecburen baş eğip, en fazla ortaokulu bitirip, evlenmiştir, şimdi belki iki, üç çocukla mutfakta dolma yapmakla meşguldür:msn_thinking:
Resimlerden sonra, aşağıda, BALE TARİHİNİ ve KUĞU GÖLÜNÜN HİKAYESİ ni okuyabilirsiniz...

Balerin ayakkabısı (Ballet Shoes)

Balerin (Ballerina, Ballet Dancer)


KUĞU GÖLÜ BALESİNDEN RESİMLER
VE KUĞU GÖLÜ'nün ÖYKÜSÜ

Kugu Gölü Bale Grubu

Kugu Gölü Bale Grubu



Prens Siegfried, sarayında 21.yaş gününü kutlamaktadır, herkes dans etmektedir...genç kızlar ümitsizce Prens'in dikkatini çekmeye çalışmaktadırlar...Prens'in annesi de oğlunun artık evlenme yaşının geldiğini söylemektedir..Prens, okunu, yayını alıp, arkadaşlarıyla ava gider, arkadaşlarının önünde yürüyen Prens zarif kuğuların yüzdüğü güzel bir göle rastlar...o sırada başında taç olan çok güzel bir kuğu görür...kuğu akşam olunca çok güzel bir genç kıza dönüşür...ismi Odette' dir...kötü bir büyücü onu ve kız arkadaşlarını kuğuya çevirmiştir, gölün sularıysa onlar için ağlayan ailelerin gözyaşlarından oluşmuştur...büyüyü bozacak tek şeyse, bir erkeğin ona tüm kalbiyle aşık olmasıdır...

Tam Prens, Odette'e aşkını söyleyecekken, büyücü gelir! Odette'i elinden alır, ve kuğulara yüzmelerini emreder, ertesi gün yaşgünü kutlaması devam etmektedir, Prens'in annesi oğluna kızlardan birini seçmesini ister...Prens'in aklıysa Odette'dir, yine de annesinin hatırına kızlarla dans eder..o sırada büyücü kendi kızını büyüyle Odette'e benzetmiştir ve dans salonuna getirir...Prens kıza hayran kalmıştır..olanları bilmeyen Odette ise pencereden onları izlemektedir...Prens, sahte Odette'e (Odil) aşkını ilan ederken, gerçek Odette, oradan kaçar tam o sırada Prens hatasını anlar...

Odette'in peşine düşer...Odette üzgün üzgün göle gitmiş, diğer kızların yani kuğuların arasına karışmıştır...Prens, kızı bulur ve olanları anlatıp, kızın kendisini affetmesini ister..tam o sırada kötü büyücü ve kızı gerçek, korkunç yüzleriyle oraya gelirler...büyücü Prens'ten sözünü tutup, kendi kızıyla evlenmesini ister, dövüşmeye başlarlar, Prens, Odile'le evlenmektense, ölmeyi tercih edeceğini söyler, ve Odette'in elinden tutup, birlikte göle atlarlar...büyü bozulur ve kalan kuğular insana dönerler...kötü büyücü ile kızını da suya atarlar, onlar da Prens ve Odette gibi boğulurlar...kızlar Odette ve Prens'in Kuğu Gölü'nün üzerinde Cennet'e doğru giden ruhlarını izlerler...

Kugu Gölü Bale Grubu


Şirin Balerinler


Balerin (Ballet dancer, Ballerina)


Küçük Balerin Gif


Balerin Ayakkabısı (Ballet shoes)
 

BALE



Bale dans, mimik, müzik ve dekor sanatlarının ileri standartta birleştirilerek kullanan bir tiyatro gösterisi olarak tanımlanabilir. Asıl eleman olarak kullanılan dans aslında italyancadans anlamına gelen "ballo" ya da "balletto" sözcüğünden türetilmiştir.
Bale ilk olarak İtalya'da rönesans döneminden görülmektedir. Mim sanatçılarının ortaçağ ve rönesans tiyatro gösterilerinde ve geleneksel halk gösterilerindeki dans adımları bugünkü balenin temellerini oluşturur. O zamanlarda koreografik bir düzeni olmayan bale Dominic de Piacenza ve Antonio Cornazzo'nun ilk koreografik kompozisyon denemeleri ve adımlara isim vermeleriyle gelişmiş bu noktada Fransızlar çok etkilenmiş ve bunun sonucunda bugünkü balenin ilk tohumları 1581'de Catherine de Medici'nin "Beaujoyeux" adlı Le Ballet Comique de la Reine tarafından sahnelenen gösterisiyle atılmıştır.

Bale Sanatı



Fransa'da Henry IV tarafından desteklenen bale tüm Avrupa'ya, oradan da 16. ve 17.yüzyılın sonlarında da Danimarka ve Isveç'e kadar yayılmıştır. Balenin altın çağı kendisi de iyi bir dansçı olan Louis XIX döneminde başlamıştır. Bu döneme kadar halk tarafından dans edilirken bir kez profesyonel dansçılar kostüm maske ve peruklar kullanarak dans etmeye başlamışlardır. 18.yüzyılda bale tamamen kendini opera sanatından soyutlayarak özgür bir sanat formuna kavuşmuştur. Bunun da tohumları George Noverre trafından atılmış ve bugün sahnede gördüğümüz bale sanatı onun koyduğu kurallar üzerine kurulmuştur.

18.yüzyılın ikinci yarısında Rusya'ya ulaşan bale St.Petersburg da Petipa ve Saint-Leon la hayat bularak gelişmiş ve bugün hale sahnelenen Uyuyan Güzel, Fındıkkıran ve Kuğu Gölü gibi tanınmış eserler buradan tüm dünyaya yayılmıştır.

Bale Figürleri




Ballerina



Bale Sanatı Resimleri


Balerin Resimleri



Tan Sağtürk 'güneşin doğuşunu' sokağa taşımak istiyor.






Sağtürk projelerini paylaştı



Çalışmanın uzaması nedeniyle telaşlı ve nefesi kesilmiş bir şekilde beni karşılayan Tan Sağtürk'ün gözlerinden taşan enerjiden etkilenmemek mümkün değil.

Yedi gün aralıksız çalışmak dayanılmaz gibi gözükse de bu sanki Sağtürk için günlük hayatın bir parçası. Onun için azim, irade ve algılama bir dansçı için 'olmazsa olmaz' özellikler.

Küçük yaşta pırıltısı keşfedilerek 'geleceğin Nurayev'i olarak nitelendirilen ve 37 yılın 30'unu dans ile iç içe geçiren binlerce temsilde sahne alan Sağtürk, projelere de aynı enerji ile yaklaşıyor.

Caz dansa uyan, hem şov yapabilen hem de kültürel festivallere katılabilecek Genç Türk Balesi kurma hedefi ile Fransa Devlet Balesi'ndeki yedi yılın ardından Türkiye'ye son temsildeki Edit Piaf'ın 'Non, Je Ne Regrette Rien' parçası ile 1997'de döndü.

Parçadaki gibi hiç pişmanlık yaşamayan balet, 'Avrupalı gibi yaşayan oryantal' Türkiye'de hala misafir gibi dolaşmanın kendine çok şey kattığına inanıyor.

'Benzersiz ' olarak nitelendirdiği Türk beden yapısını gelenekselden uzaklaşarak Küba ve Amerika'da bugün kullanılan bale teknikleri ile buluşturmayı hedefleyen Sağtürk, Egeliliği ve ara duyguların hakim olduğu kuzey ülkelerindeki soyut anlatımlardaki entellektüel derinliği birleştirebileceğinin ipucunu veriyor. Baletin bir başka arzusu ise 'gerçek anlamda dünyayı çalkalayacak bir gösteri'.

Fransa'dan dönüşte Devlet Opera Balesi'nde bir yıl çalışan ünlü balet, rol aldığı 'İkinci Bahar' adlı dizi ile kalpleri kazandı ve ütopyalarını gerçekleştirmeye 'Şöhret' (Fame) adlı dizinin mantığı ile işleyen okullar açmakla başladı.





İstanbul, Ankara, İzmir ve Çanakkale'nin ardından Sağtürk, doğuya yöneldi ve Diyarbakır, Samsun, Kahramanmaraş, Mardin ve Kayseri de okulları hayata geçirdi.

Sayısı 10'u bulan [Sadeceı ] için vakıflaşmaya gidilmesi yönünde planlama yapan Sağtürk, yıllarca gerçekleştirmeyi düşündüğü dans yarışmaları ile başarı basamaklarına bir yenisini ekledi.

Yarışmaların dansın erkek ve kadın için olduğunu göstermesi ile önyargıların kırılarak ilginin artmasından keyiflenen Sağtürk, şimdi de 'Şöhret Okulu'nda dansın vazgeçilmez olduğunu ve dans eğitiminin içinden geçmiş bir insanın hayatının ne kadar değiştiğini göstermeye çalışıyor.

Projeler bu kadarla da bitmiyor, şu anda TİM'de sahnelenecek 'Böyle Olur Romanların Düğünü' adlı bir müzikalin de koreografisini üstlenen ve zamanı olmadığı için rol alamadığına üzülen Sağtürk, dizinin ardından yeni bir dans yarışması için kolları sıvayacak.



Yapıcı fikirlerle dopdolu olan balet, 2010'da Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanan İstanbul için dans konusunda gerçekleşebilecek projelerde yer almaya da hazır. Tek isteği ise bütün dünyaya farklılık sunabilecek bir fikir üzerine yoğunlaşılması.

Kültür Bakanlığı'nın önderliğinde sanatçıların buluşup tartışıp yeni projelere imza atacağı bir çalışmanın yararına inanan Sağtürk, kapsamlı ve uluslararası katılımın yoğun olduğu bir dans festivalinin de hem dansçıları hem de hocaları kültürel ve sanatsal paylaşım açısından geliştireceği ve rekabete iteceği görüşünde.

Yabancı topluluk ve sanatçıların misafir edilerek ağırlanacağı sokaklara taşan Türk kültürünü her yönüyle sergileyen bir festivalin yarışmalarla renklenmemesi ise imkansız...

Dans yarışmasından sonra neler değişti?



Tan Sağtürk: "Çok arzu ettiğim bir projeydi. Dünyanın çeşitli yerlerinde çeşitli yarışmalar izledim, canlı olarak izlemek istedim özellikle. İtalya'da Amerika'da televizyon bağlantılı birçok yarışma yapılmış. Televizyon girince işin içine farklılaşıyor. Hep endişe vardır seyirci çekmezmiş, reyting almazmış gibi..Uzun süre onun savaşını verdim. Seçtiğimiz formata göre yarışma için sokaktaki insanlardan seçme yapmayı uygun gördüm. Ama hep bir endişe vardı, çelişkiler yaşadım: Bu kadar dansçı, renkli dansçı bulabilecek miydik?

Jüri üyeleri de kaliteli olmalıydı. Sunucunun Huysuz Virjin olması da çok renk katacaktı, çok güçlü bir karakter çünkü. Ama dans yarışması araç gibi olabilirdi ve Huysuz Virjin şova dönebilirdi. Yapmak istediklerime uygun bir yarışma olarak düşündüğüm birşey bu... Bu nedenle dansları çok kuvvetlendirdik, çok yoğun çalışmaya soktuk yarışmacıları.

Çalıştığımız koreograflar, çalıştırıcılar olarak şuna çok dikkat ettik: Belirli metodlar vardır, tekniği öğretip gidersiniz ya da Japonya'da uygulanan Suzuki metodu gibi koreografiyi yükledikten sonra çalıştırmaya başlarsınız... O dansçı belki başka şey yapamaz ama o koreografiyi yapabilir. Sonuçta çok kısa bir hazırlık süremiz vardı... Üç, dört saat kadar haftaiçinde.



Dansları ben seçtim yine.. Gençlerin etkilenmesi önem arz ediyordu benim için, bu nedenle Hip Hop, funk,caz dansı aldık, latin dansları da olmalıydı. Zaman zaman flamenko soktuk ve ismini ürettiğimiz bir dans koyduk: 'Lirik dans'. Böyle bir dans yok esasında..

Klasik bale eğitimi almayanların klasik bale hareketlerinden yararlanarak dansetmesiydi. Türkçe parçalar seçtik, sert çalışma sistemi uyguladık, kötü gitseydi klasik bale eğitimi almayanların yapamayacağı bir dans olarak görülecekti ama işler iyi gitti ve iyi bir veri elde ettik.

Bir de kura ile eşleşme yapılıyordu. Çok uzun dansçı ile kısa boylu bir dansçı eşleşebiliyordu. Estetik görüntü elde etmeye çalışıyorduk.. 250'ye yakın koreografi yapmışız ve muazzam bir çalışma olmuş.

Yarışma çok değere bindi, ikincisini yaptık.. Neler değişti? Dansın erkek için de kadın için de olduğunu gösterdi. Kafalardaki belirli bir önyargıyı kırabildi. Tayt kullanmadık, geleneksel yapıyı rahatsız etmesin diye.. Ve okullar doldu taştı. Dansçı olduklarında çocuklar artık daha az tepki ile karşılaşılıyor. Yarışma da körükleyici oldu, tabii ki daha yapılması gereken çok şey var.

Diğer yarışmalardan farkı ise yarışma bittikten sonraki durum. Bütün çocukların sektör, bir kurum oluştururcasına bizimle beraber olması. Şu anda da burada çalışıyorlar.

Yazın 5 gösteriye 32 bin biletli seyirci geldi. Basamaklarıma bir yenisi eklenmiş oldu. Çocukları kazanabildiğimizi görüyorum. Şimdi dizide de bizimleler..."

2010'da İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanıyor. Dans konusunda nasıl projeler hazırlanabilir?

Tan Sağtürk: "Gerçek anlamda büyük, dünyayı çalkalayacak bir gösteri henüz yapılamadı.

Anadolu Ateşi çok başarılı işler yaptı, büyük işlere imza attı ve benim basamaklarıma bir basamak daha dışarıdan dolaylı olarak attığını görüyorum. Aynı camiadan insanlar oluverdik, bizim aramıza geldiler.

Sadece iç eleştiri bu... Çok daha büyük, bütün dünyaya farklılık sunabileceğimiz bir fikir üzerine yoğunlaşılabileceğini düşünüyorum.

Bu başka bir fikri alıp uygulamak olmamalı.

Hep beraber konuşup, büyük proje üzerinde neler yapabiliriz diye düşünmek gerek.

Belki Türkiye'ye gelme nedenim de bu... Genç Türk Balesi gibi bir grup kurmaktı hedefim, caz dansa uyan, hem şov yapabilen hem de kültürel festivallerin arasına katılabilecek bir grup.

2010 için de buna benzer, değişik fikirleri empoze eden, yeni fikirlere açık projeler yapılabileceğini düşünüyorum...

Bunun başında da kontrol mekanizması
oluşturup fikir benzerliğinden uzak durabilen projelere sadece dans konusunda değil birçok konuda imza atılmalı. Çünkü İstanbul köprü bir şehir.

Avrupa'yı Asya'ya bağlıyor ama manevi açıdan da bağlıyor. Avrupalı gibi yaşayan oryantal bir ülke, oryantal düşünceye sahip bir ülke.. Buradan çıkacak her türlü işlemin ses getirmesini mümkün görüyorum. Kültürel çalışmalar bu soğuk savaşta çok şeyler katacak."

[Sadece ]'in düzenlediği bir dans festivali var. Daha kapsamlı ve uluslararası boyutta bir festival Türkiye'ye neler katar?

Tan Sağtürk: "Festival ve yarışmanın iç içe düzenlenmesi gerekir. La Baulle, [Sadece] gibi festivaller çok büyük festivallerdir. Bir hafta 10 gün bütün dansçıları aynı bölgede tutarlar. Hem arkadaşlıklar doğar hem de sanatsal çok büyük paylaşım doğar...

Misafirperverlik yapıp, birçok grubu ağırlayabileceğimiz bir festival olması gerektiğini düşünüyorum. Ülkenin benimsenmesi ve sanatçının ülkeyi asla unutmaması açısından çok önemli bu.. Öteki türlü iki ya da üç gösterilik turnelere dönüşüyor ve 'o festivalde bulunmuştuk' oluyor. Çok muazzam olur, Büyükada'da bir kamp mesela.. Çok da ütopik değil, bütün ütopyalarını gerçekleştirmiş biri olarak söylüyorum bunu..."

Film yada müzik festivallerinde benzer uygulamalar var ne de olsa..

Tan Sağtürk: "Sadece planlama önemli. Önemli grupların programları çok yoğun oluyor ve üç dört yıl önceden görüşmek gerekiyor, zaman doluluğu nedeni ile...

Elbetteki İstanbul herhangi bir şehir değil. Eğer çok sayıda grup gelip, rekabet ve paylaşım ortamı içine girerse öylesine bir ortam gelen her sanatçıyı geliştirir, bir rekabet ortamı doğar.

Festivaller sokaklara da taşabilir, gruplar orada dansettirilir. Türkiye buna müsait yapıda bir ülke. Dans etmeyi seviyoruz. Erkeklerde utangaçlık var ama kültür esnemeye müsait, yapı da değişiyor zamanla, herşey değişiyor. Bu tip şeyler yapılabilir.

Her türlü desteği de veririm. Çok büyük bir grupla sürekli turnelerdeydik, misafir olarak dansettiğim Scala, Bolshoy birçok yer oldu, elbetteki büyük bir deneyimdi."

Eğitiminize burada başladınız, Fransa Devlet Balesi'nde profesyonel olarak çalıştınız. İstanbul'a dönüşte Devlet Opera ve Balesi'nde çalıştınız. Gördüğünüz farklılıklar nedir, neler yapılabilir?

Tan Sağtürk: "Bu tip, bahsettiğimiz, festivallerde hocalar da kendini geliştiriyor, kendi aralarında düzgün bir organizasyona gidiyorlar ve yuvarlak masada tartışılıyor. Spor gibi esasında, nasıl geliştirileceği konuşulmak zorunda. Hep yeni sistemler aranır.

Türk vücut yapısı denen birşey var, hiçbir vücut yapısına benzemeyen. Bir Yunan'a yakın Arap'a hiç benzemeyen hele Avrupalı ve Rus'a hiç benzemeyen bir vücut yapımız var, buna uygun bir sistem oluşturmamız gerekiyor.

Eski sistemle çalışan Rusların getirilmesinin nedeni ise ekonomik. İçeride ekonomiden kaynaklanan bir sorun var. Ama bence esas sorun organize olamamak.

Egolarımız kırılıp yeni metodlar denenebilirse, farklılık yaratılabilir. Bu festivaller içinde Türk vücut yapısına uygun farklı metodlar denenebilirse elbetteki farklılık yaratabiliriz. Kısa bir süreçte hızlı şekilde çok şeyler gerçekleşebilir.

Rusya 40-50 yıl önce çok önemli bir yere geldi, Bolshoy ve Kirov ile... Küba, Amerika şu anda çok önemli bir yere gidiyor. Fransa, özellikle İngiltere ise klasiğe bağlı kalıp kuvvetlendikçe yeniliklere açık olmakta güçlük çekiyorlar. Bunu o zaman söylediğimde de eleştiri almıştım. Ama şu anda da aynı düşünüyorum.

Geleneksel yapıdakiler de çok tehlikeli, daha zor onlar için. Bizim gibi 60 yıl önce, yeni başlamışlar için çok daha kolay. Yeniliklere daha açığız, çok örnek ve çok çalıştırma sistemi var. İyilerini alıp değerlendirmemiz mümkün olabilir.

Ama ekonomik krizler nedeniyle Rus hocalar getirtiliyor. 'Rus hocalar kötü hocalardır' demek istemiyorum, çok disiplinli çalıştırıcılardır ama bugünün şartlarında geçerli değiller.

Yenilikler vardır. Sahnede gördüğünüz şey çok önemlidir. Fiziksel kapasite ile duyguların nasıl üst üste katıldığını Küba'daki dansçılardan şu anda gözlemek mümkün. ABD de güzel bir örnek. Türkiye çok şanslı bu açıdan, önünde çok örnek var...

Ülkeye gelişimde de şöyle birşey oldu, 30 yıldır sürekli çalışıyorum, aynı şeyleri yapmak gibi geliyorsa yaptığınız prestij kazandırıyor ama daha yukarı çıkıp baktığınızda hayatınızı tekrar ettiğinizi görüyorsunuz...

Bir sanatçı için zor olabilir aynı eseri defalarca oynamak, klasik repertuarda.. Yatılı okudum, yurtdışına çıktım, dokuz sene mi geçirdim ama milliyetçi duygular kabarıyor yalnız olunca orada..



Ülkede yaşamaktan keyif alıyorsunuz bir de egosal bir durum var. Kendi ülkenizde ilklerin arasında yer almak çok kuvvetli birşey. Yol katedebilmek ve farklı gözle bakabilmek için şans yaratır."

Verdiğiniz eğitimlerde ne sunuyorsunuz?

Tan Sağtürk:"Akdeniz karakterlerinde ortak olan ellerin açık olması, duyguların yukarıda olması.. Son bitirişlerin ise eller kollar dışarıda açılmış olması. Bu benim bağlantı noktam esasında... Egeli hissediyorum kendimi, Ege'de de kolları açıp dansedersiniz.. Kuzey'e çıktıkça ara duygular önem arz ediyor. Soyut anlatımlardaki entellektüel derinlik önemli oluyor, onların aramaya ve bulmaya çalıştığı benim aradığım yol.

Ama burada çift taraflı gidebiliyorsunuz. Hem İstanbul'u hem doğuyu anlatan Yaşar Kemal gibi, kopamayacağımız bir toprak, aynı hissediyoruz esasında.

Buradayken misafir gibi olmak da çok büyük bir avantaj... Ben hep böyle hissettim şu ana kadar. Şikayetçi olmaktansa kendi ülkemin parçası olan yerlerde okullar açarak farklı kimliklerle tanışmanın heyecanını ve keyfini yaşadım, buradaki sekiz senem böyle geçti.

Orada oturanlarla İstanbul'dakiler bir olamaz.. Çünkü ister istemez hızlı akan bir dünyanın yakalayıcısı olma psikolojisi ile hareket eden bir insanla doğup büyüdüğü topraklarda rahat yaşayan belki ekonomik anlamda zorluk yaşayanlar karşılaştırılamaz.

Çok büyük bir deneyimdi benim için. Her sanatçı yıpranmışlıklardan, zorluklardan sonra olgunlaşıp eserler verebiliyor. Benim yıpranmışlıklarımda oralarda başladı, zorluklar içinde okullar açmaya çalışarak.. İdealist çerçeveden çıkmamaya çalışarak... Ters akıntıda yıprandım ama istediğim için yaptım... O çocuklar büyüdü, konservatuvara girdiler, ileride çok büyük dansçılar olacaklar belki..."

Doğudaki okullarınızda örencilerin sosyal profili nasıl?

Tan Sağtürk: "Diyarbakır'da yüzde 80 yerel halk, Kayseri'de ise hemen hemen hepsi. Okullarda büyük çoğunluk genelde yüzde 60-70'ın üzerinde yerel halk.

Görünen bir taraf var, dışarıdan basına çıktığımız anlardan itibaren belirli bir aile yapısı içinde saygı duyulduğumu görüyorum. Kişilere gitmek daha doğru artık, okulları da olabilir, gösterileri, konserleri de.

Operaya gidiyorum demek istemiyor: 'Carmina Burana'ya gidiyorum' demiyor, 'Pavorotti'ye gidiyorum' diyor. Onun gibi, kurdumuz okullarda da bu şekilde oluyor. Sorumluluk da burada başlıyor. İsme güveniyorlar. Keşke yapabilsem de okulların isimlerini değiştirebilsem...

Emek sarfettiğim şeylerin sürekli yaşamasını isterim. Bundan sonraki süreçte oradaki öğretmenler var. Beni iki haftada bir görüyorlar, istiyorum ki emin olayım ben olmadığımda da onlar devam edebilsinler. Çalışmalara başladım şimdi, reklam ayakları ve vakıflaşma ile... Ben hayatımı kazanabiliyorum dizi ya da dans ile..



Bu okullarda kazançları ile ya yeni okul açmalı ya da burs vermeli. En başından beri kurallar koydum ve çeşitli anlaşmalar ile okulları bu şekilde bağladık. Gelen veli ya da öğrenci bunu hissediyor. Burslu çocuklara bunu hissettirmemeye çalışıyoruz, gelen öğrenci de baki kalıyor.

Her türlü kesimden öğrenci geliyor. Aynı sınıfa alınan çocuklar da bale disiplininin içindeki disiplin ile eşitleniyor. Yanındaki ile rekabetten kendi içindeki rekabete döndürebiliyoruz, okuldaki puanları artmaya başlıyor. Kişisel eğitim demek oluyor "

Öğretmenlerinizi nasıl seçiyorsunuz?

Tan Sağtürk: "İyi hoca olmasından öte, iş ahlakı ve iş sorumluğu çok önemli. Bu hayatınızı adadığınız, eşinizi alıştırdığınız çocuklarınızı bile böyle büyüttüğünüz bir yaşam biçimi... Hemen hemen hepsi konservatuvardan mezun, Devlet Opera Balesi'nde birkaç yıl çalışmış ve hocalık için operadan istifa etmiş insanlar. Önce bir iki yıl hocanın yanında stajyerlik yapıyor, teyp açıp kapıyorlar, çocukları zaman zaman düzeltiyorlar. İki yıl dayanabilen ise emin olun işini iyi yapacaktır."

Konservatuvara giren çok öğrenciniz var mı?

Tan Sağtürk: "Ben veliden ziyade öğrenci ile konuşmayı yeğliyorum, okulda bir altı ay boyunca bulunmuş olma sürecinin olması lazım... Biz onu tartalım, o da bizi tartsın istiyorum. Öbür türlü maymun iştahlılık olabilir ama o kadar kolay değil hiçbir şey. Biz veliyi de okula alıyoruz. O nedenle benim de bir deneme sürem var. Altı aydan sonra da genelde kalıyorlar."

Çok küçük yaşta başlıyorlar...

Tan Sağtürk: "Evet.. Bale için üç, dört yaşında, caz dansa ise biraz daha büyük, 11 yaşında alıyoruz"



Okulları açarken eskiden yayınlanan 'Şöhret' adlı diziye benzemesini istediniz mi? En çok kendinizi anlattığınız dizi de 'Şöhret Okulu' sanıyorum?

Tan Sağtürk: "Dizide biraz daha soğuk ve otoriter bir karakteri oynuyorum, taviz vermeyen bir karakter. Düşünmüş olabilirim bunu.. Derme çatma da olsa hangar içinde de çalışılsa tek enstrüman kendi vüdumuz ve iyi bir öğretmen.

Genelde çok zengin ailelerden iyi dansçılar çıkamıyor, tuzunun kuru olmaması lazım. Okul her kesime hitap etmeli. Bütün okullarda benzer birşey oldu. Mesela 16 yaşındaki bazı öğrenciler de 'ölürüm de vazgeçmem' gibi bir duygu oluştu."



İstek mi kabiliyet mi önemli sizin için?

Tan Sağtürk: "İstek de kabiliyet de göreceli ama azim çok önemli birşey. Algıların açık olması. Arkada da neyin olup olmadığını görmek. Gözlemleme, sünger gibi çekebilme ve süzüp iyisini kendine bırakabilme.. Esasında aradığımız daha çok bu...Çok yeteneksiz gözüken dansçının çok yetenekli işler yaptığını gördüm.

Nurayev, 16 yaşında dansa girmiş. Bu sadece fiziksel yada kabiliyetle olacak bir iş değil. Bıkmadan usanmadan sakatlanarak, hep tutunup aşağı kayarak gerçekleşiyor.

Bu irade, azim ve algılama birleştiğinde fiziğin önemli olduğunu düşünmüyorum, klasik bale için değil tabii bu sözlerim... Bu o kadar uzun zamana yayılmış bir elektir ki.. Çok yetenekli olanların çok arkada yer aldığını da görüyorum."

Neler var sırada?

Tan Sağtürk: "Hem dizi yapmak istediğimi söyledim, yedi yıldır böyle bir dizi girmeli diye düşünmüştüm... Çok da iyi oynayan insanlar var, değerli isimlerin yanısıra.. İlk bölümden sonra herkesi tebrik etmeye gittim.

'İkinci Bahar'ı hatırladım. Birbirine saygı duyan insanlar biraradaydı. Bu ambiyans çok önemli..3 bölümde 300 bölümde olsa, oyunculuğuna saygı duyduğum insanlarla birarada olmak çok güzel.

Belki dans yarışması projesi var, ama profesyonel dansçılarla olacak. Tekrar bir öncekinin benzerini yapmak istemedim Bu sefer bizim için de daha kolay olacak.

Kamp hayatı değil, tekli kızlar tekli erkekler, iki kişi yarışıyor bir kişi düşüyor. Kanalda sıcak baktı şu anda. Yarışmalar güzeldir, hem gösteri sunar hem de duygu selleri var."

Sizin eklemek istediğiniz birşey var mı?

Tan Sağtürk: "Ülkemiz çok büyük bir ülke ve özgürlüğü olan bir ülke.Durumumuz da çok zor artık.. Kabul edilmemenin, ortada olmanın acısı...

Yapacak birşey var, elbetteki komünist değiliz ama Rusya'da Küba'daki gibi sanatın evlerin içine kadar girdiği her evde bir piyanonun olduğu bir bilincin yaratılması gerektiğini düşünüyorum.

Biz dört duvar arasında çalışıyoruz, burada belki hiç aşık olamayacağımız birine aşkımızı sunuyoruz, güneşimiz burada doğuyor, enerjimizi burada bırakıyoruz. Sadece bale, piyano dersi gibi değil de iyi, kuvvetli hocalarla bu noktadan yola çıkılırsa çok yol alınabilir. Bambaşka bir gelecek bekliyor bizi. Çok genç bir nüfusumuz var.

Kültür Bakanımızın önceki bakanlar gibi aramasını ve toparlayıcı olmasını istiyorum. Tek partili giden hükümetlerde oluşması çok daha kolay bunun.

Koalisyon hükümetlerinde daha zor, ilerleme yavaşlar. Hangi hükumet olursa olsun bu tip dallarda da aranmaya kollanmaya, 'devlet babalarına' ihtiyaç duyuyoruz.

Bu derece kopukluk rahatsız eder bir hale gelirse hoş olmaz, fikirler yok olur. İlişkilerle temaslar kurulur. Ben başkasının evini de süpürmeye hazırım."

Teşvikiye (212) 296 83 61-62
Altunizade (216) 651 80 60
Ankara (312) 466 18 79-466 22 39

Tan Sağtürk kimdir?
1969'da İzmir'de doğan Sağtürk, orta ve liseyi İzmir Devlet Konservatuarı'nda okudu, yüksek lisansını Ankara Devlet Konservatuarı'nda tamamladı.

Mesleki çalışmalar:

Le Jeune Ballet de France - Fransız Genç Balesi 1990 -1991
Ballet National de France - Fransız Devlet Balesi 1991 -1997
İstanbul Devlet Opera ve Balesi 1997 - 1998

Tan Sağtürk Bale ve Dans Eğitim Merkezleri kuruldu.
İstanbul Teşvikiye(Merkez), Altunizade, İstanbul (Yeşilyurt), Ankara, İzmir, Samsun, Diyarbakır, Gaziantep, Mardin, Kayseri 1999-2007

Jeune Ballet de France kadrosunun yarısını Fransa'da konservatuar ve yarışma birincilerinden, diğer yarısını da dünyanın çeşitli ülkelerindeki üstün yetenekli klasik dansçılardan seçiyor.

Tan Sağtürk bir yıl Jeune Ballet de France'da çalıştıktan sonra Fransız Devlet Balesi'ne 500 deneyimli dansçı arasından tek kişi olarak seçildi.

Fransız Devlet Balesi'ne, sadece Fransızlar için istihdam edilen dansçı kadrosuna, Fransız Kültür Bakanlığı'nın sahip çıkması ile Devlet Balesi'nin statüsü değiştirilerek kabul edilen ilk yabancı oldu.

Beş yıl sonra Fransa'da 'Ömür Boyu Kontrata' hak kazanan 15 dansçıdan biri olan Sağtürk, Fransız vatandaşlığına alındı ve Fransa'da hocalık yapma, bale okulu açma ve grup kurma haklarını kazandı.

Dansçı kariyerinin yanı sıra koreografi çalışmaları da yaptı. Premiere'lerini Fransız Devlet Balesi'nin sahnelediği ve sürekli repertuarına aldığı iki koreografisi mevcut: 'Soude' ve 'Je Ne Regrette Rien

Fransız Devlet Balesi ile dünyanın en önemli sahnelerinde yaklaşık 2 bin 500 temsil veren Tan Sağtürk, tüm sanat yaşamı boyunca bütün klasik bale eserlerinde baş dansçı olarak yer aldı.

1997 Eylül ayı sonunda Türkiye'ye gelen ve İstanbul Devlet Balesi'nde 'Yabancı Sanatçı' statüsünde başbalet olarak çalışan Sağtürk, 'Kuğu Gölü', 'Uyuyan Güzel' adlı klasik eserler ile 'Ara Danslar - Ara Nağmeler' ve 'Emrivaki' adlı modern balelerde başrol oynadı.

2002-2003 sezonunda ise Antalya Devlet Opera ve Balesi'ne 'Kalp Sesi' adlı bir koreografi yaptı. Proje, İzmir Devlet Opera ve Balesi'nde de sahnelendi.


Seçil Başkaya/cnnturk.com
8 Şubat, 2007 08:47:00 (TSİ)

 

0 Comments:

Post a Comment